12 Kasım 2015 Perşembe

Leningrad Kuşatması’nda Ayakta Kalanlar ve Orkestra Şefi


Dünya tarihinin gördüğü en zalim insanlardan biri olan hitlerin orduları tarafından, 8 Eylül 1941 de son bağlantısı da kesilerek Leningrad kuşatma altına girer. Bu tarihin en yıkıcı, en trajik kuşatması tam 872 gün sürer. Yaklaşık bir buçuk milyon insanın büyük çoğunluğu açlıktan ölmüştür. 1941 kışında kişi başı günlük 125 gram ekmekle hayatta kalmaya çalışmışlardır. 12 yaşındaki Tanya Saviçeva’nın 9 sayfalık günlüğü insan olanın ömründen ömür alır.
Her sayfasında tanıdığı birinin öldüğü tarihi ve saati yazar. Sekizinci sayfada “herkes öldü”, son sayfada ise “sadece Tanya kaldı” yazılıdır.
 Böylesine büyük trajediden çok fazla edebi eser çıkmamıştır. ( Yanılıyorsam bilgi vermenizi rica ederim.) Daniil Granin ve Ales Adamoviç’in birlikte yaklaşık 200 kişinin hikâyelerini dinleyerek oluşturdukları Blokadnaya kniga (Türkçeye kuşatma Kitabı olarak çevrilebilir.) ve Jaap Ter Haar’ın Can Çocuk’tan yayınlanan “Oleg Ya Da Kuşatma Altındaki Şehir” dışında bir şey bulamadım.  
 Bu konuda Sarah Quigley’in Orkestra Şefi* romanı önemli bir açığı kapatıyor. Sarah Quigley Yeni Zelanda asıllı Berlin’de yaşayan bir yazar. Berlin’de bir duvarda gördüğü savaştan kalan kurşun izleri ona bu muhteşem yapıt için ilham vermiş. On yılda yazmış. Sadece işten artan kalan zamanlarında yazabiliyormuş. Yazarken de romana konu olan Dimitri Şostakoviç’in 7. Senfonisini dinliyormuş.
 Roman Leningrad’da kuşatma öncesindeki durum, birkaç müzisyen, sanat eleştirmeni, öğretim üyesi, Radyo Orkestrası şefi Karl Eliasberg, Kemancı Nikolay besteci Şostakoviç’in günlük yaşantıları, ufak tefek sıkıntıları, eğlenceleri, aşkları, dedikoduları eşliğinde verilir.
 Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, pazarda bulunamayan ürünler yaşanan küçük yoksunluklar anlatılır. Kuşatma başladıktan sonra şehirdeki savaş hazırlıkları, kazılan siperler, gündelik hayattaki değişim, 1941 yazı’nın anlatıldığı ikinci bölümün konusunu oluşturuyor. Bir de Şostakoviç’in çocukluğunda yaşadığı sarsıcı bir olay yazılmış.
 Üçüncü bölüm 1941 Sonbahar’ı bombardımanların başlamasıyla savaşın acımasızlığı şehrin her yerinde hissedilmeye başlanıyor. Yiyecek sıkıntısı, her an ölümle burun buruna olma, çıkan yangınlar, yaralılar, ölüler, kollarını, bacaklarını kaybedenler. Tüm bu kaosun içinde Karl Eliasberg ve Şostakoviç günlük görevlerini ısrarla sürdürürler. Biri ikinci sınıf görülen Radyo Orkestrasıyla her gün provalar yapar, diğeri bestesini tamamlamak üzere çok az uykuyla da olsa – geceleri konser binasında yangın nöbeti tutmaktadır- çalışır. 
 Leningrad’daki 1941-42 kışında yaşanan açlığı, sefaleti anlatan sahneler insanı derinden sarsıyor, imgeleminde oluşan resimler, hissedilen duygular, insanlığın ne kadar zalim olduğunu bir kez daha öğretiyor. Güneydoğu’daki çeşitli bölgelerde uygulanan sokağa çıkma yasaklarının, oralarda yaşayan insanları maruz bıraktığı sıkıntıları da bu kitabı okurken hissetmemek mümkün değil. Ancak şu alıntılarda verilenler insanlığın yüzyıllardır hiçbir kıyımdan ders almadığını ispatlıyor.
“İlkbahar gelmişti ve Olga’nın sözleri yeni ve ürkütücü bir anlam kazanmıştı. İnsanların bombalardan ya da açlıktan öldüklerini görmekten daha kötüsü, onların başına daha sonra neler geldiğini anlamaktı. Karın kirli örtüsü kalktıkça cesetlerden çoğunun paramparça olduğu görülüyordu.”
“Deri çantasını aylar önce ocakta kaynatmıştı; ortaya tadı çok tuhaf olan bir parça protein çıkmıştı, annesine onun domuz jölesi olduğunu söylemişti, birkaç hafta yetmişti onlara.”
Romandaki kişiler ve olaylar gerçek yaşamdan kurgulanmış.  İsimler değiştirilmemiş. Karl Eliasberg’in biyaografisi incelendiğinde; savaştan sonra yine ikinci plana itildiği, yokluk içinde, tamamen unutulmuş olarak 1978 yılında öldüğü görülüyor. Sarah Quigley onu romanının merkezine alarak yıllar sonra hak ettiği değeri veriyor.
 Kemancı Nikolay’ın kızı Sonya ve onun çellosu romana ayrı bir çeşni katmış. Deutschlandradiokultur.de web sayfasında okuduğum söyleşisinde yazar; gençliğinde çello çaldığını, bir süre sonra kendi kendine hayatına nasıl yön vereceğini sorduğunda müzisyen olmak konusunda %98 emindir. Ancak ilk öykülerini yazdıktan sonra edebiyatın onun hayattan beklentilerinin %100 ünü karşıladığını anlar. Bu romanlada hem müzik, hem edebiyat sevgisi iyi bir sentez oluşturmuştur.
*Orkestra Şefi- Sarah Quigley

Kırmızı Kedi Yayınevi 2. Basım Mart 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder